Bumerang - Yazarkafe
Bumerang - Yazarkafe

4 Şubat 2017 Cumartesi

Düüüüt




      Özellikle Mahalle aralarında, bir vatandaşın umarsızca kulağında kulaklıkla sağını solunu unutup birden yola atılabileceği, bir sürücünün yol hakkını hangi aralıkta gasp edebileceğini, sollamak tabirini makas atmakla bir zanneden artistleri, yolun araç yönünde çocuğunu tutan ebeveynleri, emniyet şeritini kendine özel düşünenleri, aynanın işlevini unutanları, ve bunların yanında pişkinlik yapıp dayılananları...
Saymakla bitmez bunun ışıklarını, kameralarını, şerit hatalarını, farının uzun kısa ayrımını bilmeyenleri, park yeri için yolu daraltanları, bisikleti ve motosikleti yok sayan, sinyal kolunu unutan bir şoför yığınından bahsediyoruz..

     Bunların üst üste geldiği ve zemininde var olduğu bir hali hazırdaki dertli bir ortamda bir dostum sen araba kullanma dedi bana. O sinirli halimle onu kırmamak için bir şey demedim tabii ama kendimi de zor tuttum..

     Azınlıkta olduğumuzu çok iyi biliyorum ama acaba bizler mi araba kullanmamalıyız yoksa bu insanların kural tanımaz tutumlarından bencil ve egoist davranışlarından zehirlenen ve gün geçtikçe yenilerinin geldiği insancıllar mi araç kullanmamalı?
Çocukken ne kadarda kolaymış elimizde arabayla dolaşmak..

Düşünün, sevdiğiniz birinin başına bir şey geldiğinde mi illa o insanlara karşı savaş açmalıyız ?

Sabır, sükunet ve tahammül ne zamana nereye kadar olmalı? Ya bu deveyi güdecek yada bu diyardan gideceksin deyimi mi geçerli olacak? Aklımda deli sorular..

İnsanlar birini kaybettiklerinde garip davranırlar, ölen kişinin dışında her şeyden bahseden insanlar vardır, sadece ölen kişi hakkında konuşanlar vardır, sizi teselli etmeye çalışanlar vardır, ağlayanlar ve ağlatanlar vardır, birde hiç bir şey söylemeyenler olur çünkü buna mecbur değildirler..

Hayat  istemeden, gidenlerin bıraktığı yokluğun üzerine kurulmaya mahkum olduğundan,
rahim, tohum ve toprak arasındaki sağlam ilişki, bir ağacın derin çatlama sesi gibidir.
Ve bir daha hiç unutamayacağın yokluğun neden olduğu büyük boşluk oluşur.. Bazen böylesine saf ve çaresizdir bazen denize bakıp artık olmayan birine sayıklarsınız.. İşte gerçekle yüzleşmenin en zor olduğu an..

Buna karşılık bir arkadaşım aynen şöyle dedi; Tanrı'nın çağrısını beklemeden ölü taklidi yapanları sevmiyorum.. (Sessizlik..)

Hiç gerek olmadığı halde insanların fısıldayarak konuştuğu bir dünyada yada gözleri telefona yapışmış halde ve düşünün ki, hiç çocuk yok dışarıda..

Bazı geçmişin izleri silinmez, yaşanan hikaye ne kadar gerçekçi olursa olsun sahte alıntı kayıp zaman içinde yok olmaya mahkum olur. Mesela tutkusu olduğumuz şeyleri düşünün, bir gitar, yada sigara, yada yağmur altında çıplak ayakta yürümeyi düşünün... Peki heyecanlarımız, kucakladığımız sevgilerimiz özlemlerimiz.. Kulaklığını takan genç bir kadının notaların usulca kendisini ele geçiren bedenini düşünün hadi düşünün..


0 yorum: